Mahfi Eğilmez’den emekli ve asgari ücretlinin durumunu iyileştirmek için öneri
Eski Hazine Müsteşarı, iktisat uzmanı, akademisyen ve yazar Dr. Mahfi Eğilmez, Türkiye ekonomisine dair tespit ve önerilerini canlı yayında paylaştı. Halk TV'de İsmail Küçükkaya'nın programına telefonla bağlanan Eğilmez, "Yüzleşmemiz gereken ekonomik gerçekler" konusunda dikkati çeken açıklamalar yaptı. Türkiye'nin çözüm olarak "IMF'e gidip sistemi düzeltmesi gerektiğini" anlatan Eğilmez, bunun da yeterli olmayacağını ve yabancı sermaye çekmek için izlenmesi gereken rotayı bir kez daha çizdi. Dr. Mahfi Eğilmez'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: “Her şeyden evvel yanlış bir ekonomi politikası izliyoruz. Enflasyonumuz yüksek. Gerçek olan enflasyon bunun çok üzerinde. Bunu düzeltmemiz lazım. Gerçek enflasyonumuz neyse bunu kabul etmemiz lazım. Yüzde 60’lık enflasyona göre uyguladığınız politika başka, yüzde 120 enflasyona göre uyguladığınız politikalar başka olur. Ben enflasyona mücadele edildiğine inanmıyorum. Biz büyümeyle uğraşıyoruz. Maliye politikamız gevşek, kamu israfı inanılmaz boyutlarda. Böyle bir yerden parlak şekilde çıkmamız mümkün değil. Biz gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) belirlerken piyasadaki mal ve hizmetlerin fiyatlarını topluyoruz. Bunu Türk lirasıyla tespit ediyoruz. Bunu yıllık ortalama dolar kuruna bölerek dolar karşılığını buluyoruz. Biz Merkez Bankası'yla bastırıp dolar kurununu düşük tutarsak bu gerçek bir rakam olmaz. Sığınmacıların katkısını alıyoruz, bunu katıyoruz GSYH’ya. Ama nüfusa bölerken onları yok sayıyoruz. Dolayısıyla kişi başına gelirimiz de yüksek çıkıyor. Bunu görmemiz lazım. Görmezsek uyguladığımız politikalar da eksik kalır. Ve öyle de oluyor maalesef. Türkiye Dünya Bankası'ndan 70 yıldır kredi alıyor. İyi projeler götürürseniz alıyorsunuz. Miktar biraz yüksek, bu iyi. Ama bu para istediğiniz gibi kullanabileceğiniz bir para değil. Serbest olan para IMF parası. Ama onun kurları ağır. Onunla ilgili hükümet ne yapar bilmiyorum. Ben hiçbir zaman buna cevap vermedim. Bizim ekonomi sistemimiz sürprizlere dayanıyor. FED’in ne yapacağını tahmin edebiliyorum ama bizim Merkez Bankası’nı tahmin edemiyorum. Bence Türkiye’nin IMF’e gidip bu sistemi düzeltmesi lazım. Ama bence bu yeterli değil. Türkiye’nin IMF dışında da doğrudan yabancı sermaye çekmesi lazım. Türkiye’nin en fazla yabancı sermaye çektiği dönem AB ile tam üyelik müzakerelerine başladığı dönem. 2005’te başladı, 2006’dan itibaren yıllık 20 milyar dolar çekti 4 yılda. 1923’ten 2005 sonuna kadar Türkiye’nin aldığı yabancı sermaye miktarı 15,4 milyar dolar. Türkiye bir yılda 22 milyar dolar aldı. Neden öyle oldu? AB ile tam üyelik müzakeresi demek üye olacağım demek, hukukumu düzelteceğim demek. Yapısal reform dediğimiz kavramlar var, bunları yapmazsak, paket olarak koymazsak tek başına faizi artır, vergiyi yükselt geçici olarak bir iki yıl kurtarırız, ondan sonra gelmez. İki türlü yabancı sermaye gelir. Birinci sıcak para, borç olarak verilir. Hemen de gidebilir. Ilımlı para diyebileceğimiz para borsaya gelen paradır, portföy yatırımı olarak. Bir de soğuk para dediğimiz sermaye yatırımı var. Gelir kalır. Burada işletme satılır ya da işletme satın alır. Bizim tercih etmemiz gereken üçüncü. Amerikalıların bahsettiği ilk ikisi. Mehmet Bey’in (Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek) katkısı çok büyük. Mehmet Bey bu sistemle devam etmesi halinde Türkiye borç para alabilir, borsaya da para çekebilir. Ama doğrudan yatırımları çekebilmesi için yargının bağımsızlığı, rakamlarımızın gerçekleri yansıtması, Merkez Bankası’nın bağımsız hale getirilmesi, demokrasinin iyileştirilmesi dış politikamızın düzeltilmesi gibi bir sürü olay var. Teşvik sistemimizin iyileştirilmesi gibi yapısal reformlar diyebileceğimiz, sadece ekonomiyle sınırlı olmayan, sosyal ve siyasal konuları da kapayan bir sürü şey var. Eğitimizi iyileştirmek Amerikalıyı çok ilgilendirmeyebilir ama hukukumuzu iyileştirmek ilgilendirir. Sadece yabancı yatırımcıya hitap etmemiz de yeterli değil. Yerli yatırımcı da aynı şeyi arıyor. Hukukun üstünlüğü, demokrasiyi arıyor. Bunlar olmazsa uzun vadeli yatırımlara girmiyor. Bence bir paket olarak Türkiye’nin yapısal bir reforma girişmesi lazım. Bunu 40 yıldır söylüyorum bunu aşağı yukarı. Derece derece arttı bu. Bu kadar değildi sıkıntılarımız. Bugün artık zirvedeyiz. Her seferinde bana dediler ki ‘Yapısal reformlar çok uzun süre alır, sen bize kısa bir şey söyle.’ Halbuki kısa şeyler birbirine eklenince uzun olur. Başlasaydık şimdiye kadar bitirmiştik. Kasanın durumu uygun olmayabilir. Bütçe açığı çok büyük. Merkez Bankası'ndan kâr transferi mümkün olmadığı gibi, belki destek ona olmak lazım. 800 küsur milyar lira zarar etti, tarihte ilk defa görülmüş şekilde. Kabaca 16 milyon emekli var. 7 milyon civarında asgari ücretli var. 3-4 milyon da asgari ücretin hemen üzerinde yani çok düşük ücret alan var. Toplarsak 26-27 milyon insan çok düşük ücretle geçinmek zorunda kalıyor. 'Kasamızın durumu müsait değil' diye bunlara sırtımızı dönemeyiz. İnsanlar yaşam savaşı veriyorlar, enflasyon da önlenemiyor. Kalıcı olarak enflasyonun düşeceğine dair elimizde gösterge yok. Bizim bu insanları hızla artan enflasyona ayarlamamız lazım. Bunu nasıl yaparız? Kamu israfını keserek. İnanılmaz bir kamu israfı var. Ben Hazine Müsteşarı olduğumda benim arabam Renault’ydu. Ben de buna niye biniyorum, Mercedes isterim falan gibi düşünceler asla aklıma gelmedi. Şimdi en düşük düzeydeki bir ilçe müdürünün altında son model arabalar. Biz bununa bir yere varamayız. Kamu israfını keserek bu işe kaynak bulunabilir. Faiz çok güçlü bir enstrüman. Bizim küçümsediğimiz gibi bir şey değil. Hatta Einstein’ın bir lafı var. “Birleşik faiz evrendeki en büyük güçtür.” Faizi yanlış belirlediğiniz zaman ekonomiyi batırabilirsiniz. Ama tekrar dönüp doğru yaparsanız ekonomiyi kurtaramazsın. Yanına demin söylediğimiz gibi şeyleri eklemeniz lazım. Biz faizi yanlış belirledik 2021’de. Enflasyonun yükseldiği bir ortamda yüzde 19 olan faizi yüzde 8,5’e indirdik. Enflasyon fırladı gitti. Ondan sonra faiz-kur makasına sıkıştık kaldık. Üretime dönük, tüketimi düzenleyici, bunlara dönmemiz lazım. Bu kısırdöngüden süratle çıkmamız lazım."