Kredi Derecelendirme Kuruluşları Gerçekten Politikler mi?

Türkiye’nin cari dengesinde iyileşmeler varken ve borç ödemelerinde bir sorun yokken, Moody’s not düşürme kararı gerçekten siyasi mi?Merkez Bankası'nın özerkliğini kaybetmesi sadece Moody’s tarafından değil, pek çok otorite tarafından dile getirildiğinden kendimize batırılması gereken bir çuvaldız ihtiyacımız yok mu?Toplum psikolojisi olarak negatif bir görünüme sahip olduğumuz şu günlerde halkı tekrar parayı dolaşıma sokmaya ve not düşürmenin ardından yatırımcıyı ülkemize nasıl ikna edeceğiz?

19. yüzyılın ortasından itibaren yalnızca devlet kuruluşları değil tüzel kişiler de global yatırımlar yapmaya başladı. Dikkatinizi çekmek isterim ki tamamen yeni bir kültürde ve coğrafyada yatırım yapmanın öngörülebilirlik ve risk değerlendirmesi anlamında pek çok zorluğu vardır. Örneğin; Sahra Çölü’nde elektronik eşya dükkânı yatırımı yapmanın zararla sonuçlanacağı bilinecekken Bosna’da bir banka açmanın ne şekilde sonuçlanacağı tamamen belirsizdir. İşte bu belirsizliğin giderilme ihtiyacından doğan kredi derecelendirme kuruluşlarının mazisi 1837 Krizi’ne kadar dayanır. Ki bu kriz pek çok kişi tarafından finans sisteminin yeniden düzenlenmesindeki ilk etkili finansal kriz olarak görülür. 19. yüzyılın sonu ve 20. Yüzyılın başında faaliyet gösteren kredi derecelendirme kuruluşları genellikle tek bir sektör üzerine yoğunlaşmış ve o sektörün risk - getiri analizini ortaya koyuyordu. Bundan dolayı dönem şirketlerine “kredi derecelendirme kuruluşu” demek yerine “risk analizcisi” demek daha doğru. Bu kuruluşlar 20. Yüzyılın ortalarına kadar yatırımcıların talebi üzerine istenilen bölgede satış, risk, gider değerlendirmesi yapıp bölgenin yatırıma reaksiyonu ölçüyordu. Birinci Dünya Savaşı sırasında müttefiklerin arasında artan ticaret ülkelerin yekûn bir değerlendirilme ihtiyacını doğurdu. Bu ihtiyaç da, kuruluşları düzenli analiz yapmaya ve sektörler hakkında bir veri tabanı oluşturmaya itti. Bugün pek çok derecelendirme kuruluşu olsa da “Üç Büyükler” olarak nitelendirilen S&P (Standart and Poors), Moody’s ve Fitch sisteme hâkim. Bunun sebebi ise geçmişten gelen tecrübeleri ve büyük veri tabanları. Ayrıca, bu üç şirketin aynı zamanda oyunun kural koyucuları olması da güçlerinin arkasındaki bir diğer sebep… John Moody 1900 yılında ilk kredi derecelendirilmesini demiryolu sektöründe hazırladı ve Amerikan demiryolu şirketlerinin o günkü ekonomik durumunu bir raporla ilan etti. Ardından 1909 yılında şirket, gözlemlediği sektörlerin sayısında bir artışa gitmeye başladı ve adının Moody’s Analyses Publishing Company olarak değiştirdi. 1924 yılında şirketin gözlemleri ve analizleri ABD tahvillerinin tamamını kapsar hale geldi. Şirket bugün yaklaşık 4.2 milyar USD değeri ile sektörün en büyüğü! Standard&Poor’s 1860’laran beri faaliyet gösteriyor. Şirket ilk yıllarında istatistiki veriler toplayarak piyasaya girmiş daha sonra bunların analizi ile oldukça yerinde yatırımlar sayesinde Amerikan borsasında oldukça önemli bir portföy sahibi olmuştur. Şirketin sisteme en büyük katkısı İkinci Dünya Savaşı’nın ardından veri tabanın saptanmasında ve korunmasında elektronik sisteme geçmesi olmuştur. Sektörde kazandığı zaman ve geniş portföy aracılığı ile bugün yaklaşık 2.61 milyar USD değere sahiptir. Ana akım medyanın Fitch için sıkça kullandığı bir rumuzdur “sıfırcı hoca”. Aslında bu rumuzun doğuş sebebi şirketlere ve ülkelere en düşük notu Fitch vermesinden ziyade Fitch’in “AAA-D harf notu sistemi”nin ilk kullanıcı olmasıdır. Fitch, S&P ve Moody’se nazaran piyasa geç girmesine rağmen hem harf notu sistemi hem de belirli - güvenilir hesap algoritması ile 3. büyük olarak kredi derecelendirme kuruluşları arasında yerini almıştır. Fitch bugün biçilen değer ise yaklaşık 732 Milyon USD’dir. Aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere S&P ve Fitch aynı harf notu skalasını kullanırken Moody’s özgün bir harf notu skalasına sahip. Her ne kadar Moody’s farklı notlandırıyor gibi görünse de, Moody’sin skalasındaki her bir harf notunun diğer iki büyükte direkt denk bir karşılığı var. Ekonomi birimi her ne kadar sayısal gibi görünse de içinde sosyal - psikolojik pek çok etken ve parametre içerir. Sayısal veriler, istatistikler ve tecrübeler oldukça başarılı yatırımlara ön ayak olsa da bazen beklentileri bile karşılayamayabilir. Üç büyükler de harf notlarını belirlerken bunları göz önüne alıyor. Her şirket sayısal değerleri analiz etmek, veri tabanından elde edilen kıyaslamalarla bir trend çıkarımı yapmak için kendi özgün ve gizli algoritmasını kullansa da siyasi, toplumsal psikolojik ve reaktif etmenleri göz önünde bulundurmaya çalışıyor. İstatistiki verilerden ülkelerin kredi notlarının belirlenmesinde en etkili olanlar ise ülkenin cari açığı, döviz performansı, rezerv değerleri, özel sektör - kamu borç payları, dış borcun GSYİH’e oranıdır. Aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere en yüksek harf notuna sahip ülkelerde İskandinav hegemonyası hâkimdir. Peki sizce gerçekten bahsi geçen istatistiki verilerde, en iyi performansı gösteren ülkeler İskandinav ülkeleri mi? Hayır. Fakat sizin de öngörebileceğiniz üzere toplumsal reaksiyonları ve kültürel eğimleri, sayısal verilerle analiz etmek imkânsıza yakındır. Bundan dolayıdır ki; üç büyükler küçük veya kapatılabilir algoritmik farkları göz ardı ederek toplumsal huzuru yüksek, siyasi istikrarı ve demokrasisi pekişmiş, iç ve dış karışıklıklarla mücadele etmek zorunda kalmayan İskandinav ülkelerinin kredi notunu oldukça yüksek belirliyor. Almanya gibi dünya siyasetinde söz sahibi olma yarışında ve mülteci krizi ile uğraşan bir ülkenin listenin zirvelerinde olmasının sebebi ise ekonomik dinamizmi olsa gerek. Her ne kadar medyada üç büyüklerin ülkeler özelinde verdikleri notlar zikredilse de, kredi derecelendirme kuruluşları şirketleri, konsorsiyumları hatta özel kişileri dahi notlandırıp derecelendiriyor. Tabii ki bu değerlendirmelerde bulunulan ülkenin notu ve performansının da yadsınamaz bir etkisi var. Bu değerlendirmeler direkt olarak kullanılmasa da, yatırımcıya ön araştırma ve yatımını yönlendirme konusunda bir fikir veriyor. Başka bir deyişle dolaylı yollardan yatırımcı aracılığı ile ülkelerin arz - talep dengesinde değişimlere dahi sebep olabiliyor. Bundan dolayıdır ki, notu beklenilenden düşük gelen ülkeler de üç büyükleri siyasi kararlar almakla bazen de Amerikan tetikçiliği yapmakla suçluyor. Meselenin siyasi boyutu bir kenara ayrıca bu şirketlerin maruz kaldığı en büyük eleştiri ise oligopolistik bir piyasa yaratmış olmaları. Üç büyükler dünya değerlendirme ve portföy yönetim pazarının toplam yüzde 95’ine hakim ve bu da bu üç büyük şirkete yatırımları yönlendirme gücü veriyor. Şimdiye kadar pek çok kriz öncesi yanlış öngörülerde bulunsalar da, üç büyükler güvenilirliklerine en büyük darbeyi 2008 Mortage Krizi öncesinde Amerikan bankalarına verdikleri yüksek notlar ile aldı. Türkiye değerlendirilme portföyüne girdiği yıllardan beri her üç şirket içinde yatırım yapılabilir seviye ile yatırım yapılamaz seviye arasındaki sınır notlar olan BBB- ve BB+ arasında değişimler yaşıyor. Özellikle 2008 yılındaki finansal krizin ardından gerçekleşen parasal genişleme ve 2001 Krizini ardından Derviş Yasaları ile yapısal reformları ve altyapısı hazır bir sistem ile 2010 - 2014 arasında pozitif bir trend yakalayan Türkiye ilerleyen zamanda hem siyasi karışıklıklardan hem de oluşan kur baskısından dolayı her notunda gerileme yaşadı. Geçtiğimiz günlerde Moody’s de Türkiye’nin notunu Ba3’den B1’e indirdi ve görünümünü durağanda bıraktı. Gerekçe olaraksa Türk Lirası üzerindeki kur baskısını ve Merkez Bankası'nın özerkliğinin yanında güvenilirliğini kaybetmesi olarak gösteriyor. Ayrıca raporda ABD ile yaşanılan S-400 krizine de değiniliyor. Bunlar göz önüne alındığında bu not Türkiye’nin bir anlamda lig düştüğünü gösteriyordu. Hazine ve Maliye Bakanlığı ise 15 Haziran’da yaptığı açıklama ile Türkiye’nin iktisadi durumunun gelişmekte olan ülkeler arasında nispi olarak iyi olduğunu ve Moody’s kararının siyasi sebeplerle alındığı ilan etti. Öte yandan S&P’ye göre ise Türkiye’nin notu durağan görünüm ile B+, Fitch’e göre ise negatif görünüm BB-‘dir. Yazar: Erkan Bayram

Kredi Derecelendirme Kuruluşları Gerçekten Politikler mi? - Fitch, Moody's, S&P